Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

11 Eylül 2014 Perşembe

ESKİŞEHİR-ANTALYA TURU 2014 (Aizanoi, Ulubey Kanyonu, Işıklı Gölü, Acı Göl, Ak Göl, Salda Gölü, Yazır/İmecik Yaylası, Alakır Vadisi)

1. GÜN: ESKİŞEHİR-AIZONAI (140 km)


Eskişehir'den Giden En Güzel Yol
Kütahya'ya kadar Porsuk'u izleyen yol, ideal bir bisiklet yolu; trafik yok, aşırı rampa yok, küçük tepecikler, vadiler arasından irili ufaklı birçok köye uğrayıp geçiyor.



Saat 6.30'da başlıyorum pedalamaya, sırasıyla Kızılinler, Yeni Sofça, Akkaya, Sabuncupınarı, Doğuluşah, İnli, Söğüt, Çayca, Alanyunt köylerinden geçiyor yolum.

İnli Köyü çıkışında yer alan türbe ve piknik alanında öğlen yemek için duruyorum. Güneşin etkisinin de geçmesi için saat 16'ya kadar zamanım var, bu sürede biraz uyuyarak dinleniyorum.

Kütahya merkezine girmeden, önce Afyon yoluna, birkaç km sonra Uşak yoluna ayrılıyorum.
Trafiğin arttığı yol çoğu yerde yol çalışmaları nedeniyle tek yönden aktığı için tehlikeli ve yorucu. Dahası artık rampalarda hatırı sayılır düzeyde uzun ve sık. Akşam Eskişehir'den Bülent, İlker ve Zeynep gelecekler, kampta bana eşlik etmek için. Bu nedenle biraz zorlayarak yola devam ediyorum, yoksa ilk fırsata kamp atıp kalacağım.


Hava karardığında ancak ulaşabiliyorum Aizanoiye. Alacakanlık ve tarihin büyüsü birleşince kamp için kendimi antik kentin stadyumunda buluyorum.


2. GÜN: AIZONAI-ULUBEY KANYONU (140 km)
Sabah hızlı bir gezi yopıyorum antik kentte, daha Çavdarhisar uyanmadan.


Tiyatronun kulisinde gördüklerim beni öfkelendiriyor. Bu nasıl bir iştir. Binlerce yıl öncesinin insanları taşları özenle dizmiş. Bütün kent bir uyum, bütünlük içinde, güzel. Bir de bizim yaptığımıza bak! Kalıp tahtalarını çak, betonu dök. “Yuh!” diyorum ve uygarlık tarihinden, insanlığımdan utanıyorum....


Zeus Tapınağına yöneliyorum, birkaç fotoğraf için. 


Çok erken bir saat ve bayram tatili olduğundan görevliler yok. Zorunlu olarak tel örgünün üzerinden atayarak giriyorum içeriye birkaç fotoğraf için.


Tapınaktak ayrılıp ilçenin içinde kalan sütünlu yol ve borsayı görmeye gidiyorum.


Tarihin ilk borsası bütün kötülüklerin beşiği! Bisikletimle geçiyorum sütünlu yolu.


Çok zamanım yok yola devam.

Aizanoi ve Uşak arasındaki yol bir felaket. Emniyet şeridi yok, bazı yerlerde yol 3,5-4 metreye kadar daralıyor. Barakınız bisikletle girmeyi otomobille girmek bile tehlike. Tek şansım sabah erken yola başladığımdan neredeyse trafik yok ilk birkaç saat.
Öğle saatlerinde Uşak'a giriyorum. Uşak girişinde yine uzun birkaç rampa var, güneşin de etkisiyle oldukça zorlu bir yol. Uşak Ulubey arası hafif eğimli iniş. Yalnızca Ulubey yakınlarındaki yol yapım çalışmaları hem hızımı kesiyor, hem de yoruyor beni.
Bisikletten indiğimde sol dizim bir ağrı, acı hissediyorum. Farketmemişim dizimi yıprattığımı. Neyse ağrı eklemde değil, tendonda. Hemen soğuk tedavisine başlığıyorum, büfeden aldığım soğuk suyu ısındıkça yenisiyle değiştirerek. Gece yatanakadar saatte bir 10-15 dakika soğuk uygulama ile ertesi güne ağrısız başlayabiliyorum yola.


Ulubey'de merkeze 500 metre uzaklıkta, kanyonu tepeden izyen bir yer olan Çamlık'ta kamp yapıyorum. Oldukça temiz, bakımlı bir piknik alanı. Çay bahçesi, lokata var. Ayrıca belediyenin kiraya verdiği bungalovlar da çok güzel görünüyor. Geceliğinin 60 lira olduğunu öğreniyorum. Duş, mutfak, buzdolabı da bulunuyor bungalovlarda.


Bungolovların hiçbirisinde kalan olmadığından beğendiğim bir tanesinin balkonuna kuruyorum çadırımı.


3. GÜN: ULUBEY KANYONU-IŞIKLI GÖLÜ (75 km)



Üçüncü gün dizimi dinlendirmek için hedefimi kısaltıyorum. Sabah kahvaltıda kanyon manzarasının tadını çıkarıyorum acele etmeden yapıyorum kahvaltımı.


Akşamdan öğrendiğim yolu izyerek kanyona iniyorum. Yol çok keyifli, kanyonu izleyerek iniyorum ırmağı geçen köprüye kadar.


Köprüyü geçince güneye devam ediyorum. Yol çok bozuk ama seviyorum bu tür yolları. Biraz ileride yolun biteceğinden habersiz sevinerek ilerliyorum stabilize yolda.



Bir süre sonra kanyonun karşı yakasından daha düzgün bir yolun gittiğini görüyorum. Köprüyü geçmeden bu yola giriliyor olmalı.



Birkaç kilometre sonra stabilize yol patikaya dönüyor. Daha sonra patika da bitiyor, otların çalıların arasından ilerliyorum. Bu kadarla da kalmıyor, çalılar yerini sık ağaçlara ve kayalara bıraktığında artık geriye dönemeyeceğim kadar ilerlemiş buluyorum kendimi.




Bir bir buçuk saat savaştıktan sonra doğanın engelleriyle suyu geçen eğreti bir köprü görüyorum, kurtuldum!m

 

 Önce yürüyerek deniyorum köprüyü, beni taşıyor. Dönüp bisikletimi de alıp geçiyorum köprüden ve yola ulaşıyorum. Bisikletii kontrol ediyorum, tekerlekler dönküyor, bir sorun yok. Kendimi kontrol ediyorum, bir çok yerim çizik, giysilerim yırtık. İleride beni gören bir köylünün sorusu özetliyor durumu “yangından mı çıktın?” birkaç gün önce küçü bir yangın çıkmış bölgede. 

 

Kamyondan Işıklı Gölüne ulaşmak için sırasıyla Hasköy, Beki ve Karahallı Köylerini  ve Çivril ilçesini geçiyorum.


Çivril yakıt ikmali, yol, yön sorma işlerinden sonra göle doğru giden yol meyve bahçeleri arasında ilerleyen yola giriyorum.




Gün batmadan ulaşıyorum Işıklı Gölüne. Göl, manzara güzel, kamp için yer bakıyorum, su yok.

 

Gölden ayrılıp az yukarıdaki Sundurlu Köyüne yöneliyorum bu kez kamp için. Köy kahvesine oturuyorum, muhtarı buluyorum. Köy odasını açmak istiyor, kırmadan ikna ediyorum dört duvar arasında kalmak istemediğime. Köy meydanındaki parkta kalmaya karar veriyorum. Biraz sonra öğretmen olduğunu öğrendiğim masadakilerden Mahmut ile sohbette köyden 5-6 kilometre önce eski bir piknik alanın olduğunu öğrenince planımı değiştirip oraya yöneliyorum. Kapaklar adıyla anılan yer gölü besleyen ırmağın göle kavuşma yeri.

 

Çok güzel bir kamp yeri, aslında piknik alanı olarak düzenlenmiş, ama bakımsız kalmış, kullanılmıyor. Benim işimi görür, su var, çadır yeri uygun.

 

Az sonra Mahmut geliyor, beni kontrol etmeye, yanın da köy ekmeği, köy peyiniri, domatesi vs. ziyafet...

 
 

4. GÜN:IŞIKLI GÖLÜ-ACI GÖL-AK GÖL (120 km)

Sabah erken uyanıyorum. Hızlı bir kahvaltının ardından koyuluyorum yeniden yola. Hedef Başmakçı, festivalin güzel anılarıyla canlanıyor gözümde.

 

İlerliyorum alışık olduğum bozkır yolları ile Başmakçıya sırtlardan yuvarlana, tekerlene. Başmakçıda güzel bir lokanta bulup önce karnımı douyruyorum. Ardından festival kamp alanındaki kafeye yöneliyorum güneşin etkisinin geçmesini bekleyerek dinlenmek için.

 

Saat 15-16 gibi yeniden dönüyor tekerlek. Gölün öney doğu kıyısından ilerleyeceğim. Yol harika bir yanda dağ, bir yanda göl manzarası. Trafik hiç yok, yol boyunca birkaç motorlu araç ancak görüyorum. Tek sorun düzensiz esen rüzgar zaman zaman karşıdan etkili esiyor.

 

1-1,5 saat pedalladıktan sonra acı gölü ardımda bırakırken, beklediğim rampa beni karşılıyor. Ara yollardan ketirmelerle kısaltma deneyimlerim sonuç vermiyor. Biraz tarla yollarının tozunu yuttuktan sonra kendimi yeniden rampanın başlangıcında, dibinde duruyorum. Yapacak birşey yok, çıkaracağız tadını. Akşam rampası, en küçük viteste aheste dinlene, dinlene ovayı, gölü seyrede tırmanıyorum.

 

Burdur-Çardak hava limanı yolu olduğundan sanıyorum trafik yoğun. Neyse yol geniş rahat ilerliyorum.

 
Rampa bittiğimde gördüğüm manzara beni şaşırtıyor. Çıktığımın ancak yarısı kadar ineceğim. İyi tarafından bakayım yarın da inişle devam edeceğim demekki Salda'ya doğru. Rampayı indiğimde bir süpriz daha; Ak göl aslında göl değil, daha doğrusu su yok. Bir tuz havzası, kuru göl.

 
Rampayı inince yol ikiye ayrılıyor, her ikisi de gölü geçince birleşecek. Bakıyorum sağdaki daha sakin, trafik yok, yol bozuk. Yönüm belli oluyor. Birkaç km ilerleyince Aşağı Kırlı köyüne ulaşıyorum. Akşamda oldu yavaştan. Kamp atmaya karar veriyorum ama köyün dışında bir yer bulamayınca köy girişindeki okulun bahçesini gözüme kestiriyorum.

 



5. GÜN: AK GÖL-SALDA GÖLÜ-KARAMANLI (100 km)

Sabah uyanıyorum yine erken saatte, kahvaltımı, yakıt ikmali modunda süt ve müsli ile yaptıktan sonra hemen yol. İlk köyde kahve açık, insanlar var çay içiyorlar. Önce serap gördüğümü sanıyorum, ama gerçek. Daha kaslar bile ısınmadan ilk mola. 3-4 bardak çay, kahvedekilerle sabah aylaklık şakaları ile karışık bir muhabbet sonunda öğreniyorum sabah sütü için toplayıcıyı bekliyorlar.
Çoğunluğu iniş olan iki saat sonunda Yeşilovaya ulaşıyorum. Bir çay molası, biraz atıştırma ve yol yön sormaca, ardından iki kilometre sonra Salda'yı göreceğim yola koyuluyorum.

 

Salda büyüleyici, tarifsiz bir mavi, turkuaz ile kızıl kahve kayarın arasından ileriyor yolum.

 

Göl boyunca birçok kumsal plaj var. Ancak en çok kulanılanlar ana yol kıyısındaki halk plajı ile gölün karşısındaki Doğanbaba köyü plajı.

 

Ben göl çevresini turlayacağım içni Doğanbaba plajına yöneliyorum. Orman ile gölün buluştuğu sakin bir plaj. Öğle molası için ideal, göle atlıyorum, serinlemek için. Adından bir ağaç altında bir saat kestiriyorum. Sonrada yemek ve yeniden yola çıkıyorum.

 

Önce gölün kalan kesimini geçiyorum hayranlıkla. Yol beni yeniden Yeşilevoya götürüyor. Karamanlı, Tefenni yönünde ayrılıyorum bu kez ilçeden.
Çoğunlukla iniş olan birkaç saat sonunda Karamanlı”ya ulaşıyorum. İlçeye girmeden anayoldan ayrılıp köy yollarına sapıyorum, akşam kampı için uygun bir yer bulmaya.

 

10 km sonra ilk köye dalıyorum. Kahvede biraz dinlenme, çay muhabbet ve yine Mancı köy okulunun bahçesi beni ağırlayacak bu köyde de.

 

6. GÜN: KARAMANLI-BEY DAĞI (100 km)

Yola daha erken koyuluyorum bugün Antalya-Denizli-İzmir yolu yoğun bir trafik olacak geç saatlerde. 30-40 km neredeyse bomboş yoldan ilerliyorum, tırmanıyorum Ali Beline. Korkuteli'ne kadar iniş artık, trafik de başlıyor, neyseki karşı taraftan yoğunluk.

 

Öğlen Korkuteline ulaşıyorum. Korkuteli kentleşmiş bir ilçe, dinlenmek, uyumak için uygun sakin bir yer bulmak önceki günlerdeki kadar kolay olmayacak. Yemek için alışveriş yapıp 10 km ilerideki Yazır beldesine yöneliyorum. Yazırda başlıyor Bey dağı tırmanışı. Oldukça dik başlayan rampa orman içinde ilerliyor. Yol üstünde bir pınar umuduyla tırmanmaya başlıyorum ama ne pınar, ne çeşme susuzluktan kuruyorum resmen. 10-15 km sonra ulaştığım pınarın yandaki ağacın gölgesine atıyorum kendimi. Birkaç saat dinlendikten sonra güneşin etkisinin geçmesiyle yeniden yola çıkıyorum.

Yazır beldesi ile Yazır yaylası arasında geçtiğim yol:
http://tr.wikiloc.com/wikiloc/view.do?id=7797502


Saklıkent Gözlemevi yoldaki en yüksek yapı olarak eşlik ediyor bana. Giderek yükseliyorum, neredese aynı yükseklikteyiz artık.
Yaklaşık 20. km de yol ayrımı birbiriyle çelişen iki tabela var. Maden taşıyan bir şoföre soruyorum, bilmiyor. Bir başka araç geliyor biraz sonra. Durduruyorum, köylüler var içlerinde onlarda benim aradığım yolu bilmiyorlar ama geldikleri yolun neresi olduğunu öğrenince benim yol çıkıyor kendileliğinden ortaya; diğeri.

 
Buradan sonra yol çok bozuk, hatta çoğu yerde yol falan yok. Eğim 45 derecenin üstünde zaman zaman. Tırmanışın özellikle bu bölümünün son zamanlarda yapıtığım en zor yol olduğunu söyleyebilirim. Ama her zaman olduğu gibi burada da kural değişmiyor: yol ne kadar bozuk, zor, dik o kadar keyifli, seyir zevki yüksek :)
son rampa umuduyla birkaç tırmanışın ardından ilk keçi sürüsü karşılaşıyoum, yayla yakın artık.

 
Kendini gösteriyor yazır yayla, ben de çok yoruldum, kamp atacak bir yer için can atıyorum.
Yaylada şenliklerin yapıldığı bir alan görüyorum. Kamp için ideal.

 

Ama burasının aynı zamanda tembel keçi ve oğlaklarında otlağı olduğunu anlıyorum birazdan. ....

 



7. GÜN: ALAKIR VADİSİ
Sabah yola koyuluyorum yeniden. Yazır yayladan hemen birkaç km sonra imecik yayla.

 

İmecik yayla da çok güzel görünüyor. Biraz daha düzenli olduğu söylenebilir. Bir giriş kapısı var örneğin, yaylanın adının da yazdığı. Yol ve evler de daha bakımlı.

 
İmecikten sonra yolu izlemek yeterli görünüyor Alakıra doğru. Birkaç km daha ilerledikten sonra iniş sertleşiyor.

 

Alakırı oluşturan ilk dere ile karşılaşıyoru biraz sonra.

 
yolu kaybediyorum daha sonra orman için yollarda. Yalnış indiğim birkaç kilometreyi geri tırmandıktan sonra yeden başka bir yoldan inişe başlıyorum Alakıra ulaşma umuduyla. 

 

Alakırdaki ilk HES aynı zamanda Birhan ve Tuba'nın yaşam alanlarına geldiğimi gösteriyor.

 
Alakır başka bir dünya, basit bir yaşam yaşam. Ne kadar basit o kadar mutlu.

 

Fazla bir şey, iş yok, mülkiyet yok, hiyerarşi, statü vs. yok ne isen osun.

 
Birhan ile Tuba'nın yuvası.


Bir başka yuva




Alakır hakkında daha fazla bilgi için: 

http://www.alakirinsesi.org/


http://alakirnehri.blogspot.com.tr/

Yazır/İmecik yayladan Alakıra inen yol:
http://tr.wikiloc.com/wikiloc/view.do?id=7815673



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder